Birinci ve de en önemli ders;
Okuldaki ikinci ayımda, hocamız test sorularını dağıttı. Ben okulun en iyi öğrencilerinden biriydim. Son soruya kadar soluk almadan geldim ve orada çakıldım kaldım. Son soru şöyleydi:
“Her gün okulu temizleyen hademe kadının adi nedir?..”
Bu herhalde bir çeşit saka olmalıydı. Kadını yerleri silerken hemen her gün görüyordum. Uzun boylu, siyah saçlı bir kadındı. 50’lerinde falan olmalıydı. Ama adini nereden bilecektim ki!.Son soruyu yanıtsız bırakıp kağıdı teslim ettim. Sure biterken bir öğrenci, son sorunun test sonuçlarına dahil olup olmadığını sordu.
“Tabii dahil” dedi, hocamız.. “İs yaşamınız boyunca insanlarla karsılaşacaksınız. Hepsi birbirinden farklı insanlar. Ama hepsi sizin ilginiz ve dikkatinizi hakkeden insanlar bunlar. Onlara sadece gülümsemeniz ve `Merhaba’ demeniz gerekse bile..”
Bu dersi hayatim boyunca unutmadım. O hademenin adi da Dorothy idi.
___________________________
İkinci önemli ders;
Yağmurda otostop!..
Bir gece vakit gece yarısına doğru, Alabama otoyolunun kenarında duran bir zenci kadın gördüm. Bardaktan boşanırcasına yağan yağmura rağmen, bozulan arabasının dışında duruyor ve dikkati çekmeye çalışıyordu. Gecen her arabaya el sallıyordu. Yanında durdum. 60’li yıllarda bir beyazın bir zenciye, hem de Alabama’da yardıma kalkışması pek olağan şeylerden değildi. Onu kente kadar götürdüm. Bir taksi durağına bıraktım. Ayrılırken ille de adresimi istedi, verdim. Bir hafta sonra kapım calindi. Muazzam bir konsol televizyon indiriyordu adamlar. Bir de not ekliydi, armağanda; “Gecen gece otoyolda bana yardımınıza teşekkür ederim. O korkunç yağmur sadece elbiselerimi değil, ruhumu da sırılsıklam etmişti. Kendime güvenimi yitirmek üzereydim, siz çıkageldiniz. Sizin sayenizde ölmekte olan kocamın yatağının bas ucuna zamanında ulaşmayı basardım. Biraz sonra son nefesini verdi. Tanrı bana yardim eden sizi ve başkalarına karşılık beklemeksizin yardim eden herkesi kutsasın!..
En iyi dileklerimle, Bayan Nat King Cole
________________________
Üçüncü önemli ders..
Size hizmet edenleri hep hatırlayın..
Bir pastanın üç-otuz paraya satıldığı günlerde 10 yaşında bir çocuk
pastaneye girdi. Garson kız hemen koştu. çocuk sordu:
-“Cukulatalı pasta kaç para?..”
-“50 cent!..” çocuk cebinden çıkardığı bozukları saydı. Bir daha sordu:
-“Peki dondurma ne kadar..”
-“35 cent” dedi garson kız sabırsızlıkla..Dükkanda yığınla müşteri vardı
ve kız hepsine tek başına koşuşturuyordu. Bu çocukla daha ne kadar vakit
geçirebilirdi ki. çocuk parasını bir daha saydı;
-“Bir dondurma alabilir miyim lütfen” dedi. kız dondurmayı getirdi. Fişi
tabağın kenarına koydu ve öteki masaya koştu. çocuk dondurmasını bitirdi.
Fişi kasaya ödedi. Garson kız masayı temizlemek üzere geldiğinde, gözleri
doldu birden. masayı sanki akan yaslar temizleyecekti. Bos dondurma
tabağının Yanında çocuğun bıraktığı 15 cent’lik bahşiş duruyordu…..
_______________________
Dördüncü önemli ders..
Yolumuzdaki engeller..
Eski zamanlarda bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya
koydurmuş, kendisi de pencereye oturmuştu. Bakalım neler olacaktı?. Ülkenin
en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer
geldiler, sabahtan öğlene kadar. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya
girdiler. Pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirdi. Halkından bu kadar vergi
alıyor, ama yolları temiz tutamıyordu. Sonunda bir koylu çıkageldi. Saraya
meyve ve sebze getiriyordu. Sırtındaki küfeyi yere indirdi, iki eli ile
kayaya sarıldı ve ıkına sıkına itmeye başladı. Sonunda kan ter içinde kaldı
ama, kayayı da yolun kenarına çekti. Tam küfesini yeniden sırtına almak
üzereydi ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu gördü. Açtı.. Kese
altın doluydu. Bir de kralın notu vardı içinde..
-“Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir” diyordu kral. Koylu,
bugün dahi pek çoğumuzun farkında olmadığı bir ders almıştı.
-“Her engel, yasam koşullarınızı daha iyileştirecek bir fırsattır.”.
______________________________
Besinci önemli ders..
önemli olan vermektir..
Yıllar önce hastanede çalışırken, ağır hasta bir kız getirdiler. Tek
yasam
şansı beş yasındaki kardeşinden acil kan nakli idi. Küçük oğlan ayni
hastalıktan mucizevi şekilde kurtulmuş ve kanında o hastalığın mikroplarını
yok eden bağışıklık oluşmuştu. Doktor durumu beş yasındaki oğlana anlattı
ve
ablasına kan verip vermeyeceğini sordu. Küçük çocuk bir an duraksadı. Sonra
derin bir nefes aldı ve
-“Eğer kurtulacaksa, veririm kanımı” dedi. Kan nakli ilerlerken sordu:
-“Peki, ben ne zaman öleceğim?”
Ablasını yaşatırken, kendisinin öleceğini zannetmiş, buna rağmen kanını
vermeyi kabul etmişti.