Prof.Dr. Ali İhsan TAŞÇI’nın “Cinsel Eğitim” Kitabından alınmıştır.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, tüm dünyada, önemli sağlık sorunlardan biridir. Yıllardır bireysel ve toplumsal problemlere neden olmuş bu hastalıklara son yıllarda ölümcül AIDS’in de dahil olması, önemini bir kat daha arttırmıştır. Bu hastalıkların bir çoğunun gebelik veya doğum esnasında çocuğa da bulaşabilmesi, gelecek nesli de risk altında bırakmaktadır.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklar, adından da anlaşılacağı üzere, başlıca bulaşma yolu cinsel ilişki olan hastalıklardır. Bu şekilde bulaşma özelliği olan 30’dan fazla mikroorganizma tanımlanmıştır.
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Görülme Sıklığı
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların gerçek sıklığını tespit etmek zordur. Mevcut bilgiler, hastane ve özel hekim kayıtlarından elde edilebilmektedir. Hasta kayıt ve değerlendirme sisteminin iyi işlediği ülkelerde, rakamlar gerçeği tahmin etmede yol göstericidir. Ancak, bir çok ülkede hasta kayıt sistemleri yetersizdir. Bu nedenle, cinsel yola bulaşan hastalıkların sıklığını bildirilen rakamlar gerçeği yansıtmaktan uzaktır. Gerçek sıklığın, bildirilenden çok daha fazla olduğunu düşünmeliyiz.
AIDS virüsü yaklaşık 15 yıl ortaya çıkmış ve hızla yayılmıştır. Bu hastalık bugüne kadar 47 milyondan fazla insana bulaşmış, 2.2 milyondan fazla insanın ölümüne sebep olmuştur. Hastalık, ölüm sebepleri arasında dördüncü sıraya yükselmektedir. Önümüzdeki yıllarda hastalığa bağlı ölümlerin, hızla artmaya devam edeceği tahmin edilmektedir(WHO, 1999).
AIDS ve diğer virüslere bağlı cinsel yolla bulaşan hastalıklar dışında kalan ve tedavisi mümkün cinsel yolla bulaşan hastalıklardan sadece dördü (frengi, bel soğukluğu, klamidia ve trichomonas enfeksiyonu) bir yıl içinde, dünyada 333 milyon insanda hastalık meydana getirmektedir. Bu vakaların 12 milyonu frengi, 62 milyonu bel soğukluğu(gonore), 89 milyonu klamidia enfeksiyonu ve 170 milyonu trichomonas enfeksiyonundan oluşmaktadır (WHO, 1996).
Türkiye’de cinsel yolla bulaşan hastalıklardan, sadece AIDS ve frenginin sıklığı hakkında bilgiler bulunmaktadır. Bildirilen sayılar Dünya’dakine kıyasla oldukça düşüktür. Sağlık Bakanlığı verilerine göre Türkiye’deki frengili hasta sayısı yaklaşık 3000 dir. AIDS virüsü taşıyıcısı sayısı 429, (bu taşıyıcılar belli bir süre sonra hastalanacaklardır) ve AIDS’li hasta sayısı 242 dir (Sağlık Bakanlığı, 1997).
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklarda Risk Grupları
· Fahişeler ve bunların müşterileri, cinsel yolla bulaşan hastalıkların birinci derecede tehdidi altındadırlar.
· Ailelerinden ve eşlerinden uzun süre ayrı kalan askerler, gemiciler, işçiler, göçmenler, uzun yol şoförleri ve serbest cinsel yaşamı olan turistlerde bu hastalıklar daha fazla görülmektedir.
· Homoseksüellerde hem korunmaya yönelik tedbirlerin azlığı, hem de yaşam tarzları bu hastalıklara yakalanma risklerini arttırmaktadır.
· Madde bağımlılarında korunmasız cinsel ilişki ve enjektörlerin ortak kullanımı yaygın olduğundan, cinsel yolla bulaşan hastalıklar da daha sık görülmektedir.
Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıkların Cinsellik Dışı Bulaşma Yolları
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Ancak, cinsel ilişki dışında da bazı bulaşma yolları söz konusu olabilmektedir.
· Kontrolsüz veya yeterli kontrolü yapılmamış kan ve kan ürünlerinin nakli ile bulaşma olabilir. Bu durum özellikle AIDS ve hepatit virüsleri açısından önemlidir.
· Anneden çocuğa gebelikte, doğum sırasında, emzirme döneminde bulaşma olabilir.
· Hastanelerde, doktor ve diş hekimi muayenehanelerinde cerrahi ve muayene malzemelerinin yeterince temizlenmemesi, mikroptan arındırılmaması hastalıkların bulaşmasında rol oynayabilir. Mikroplu tek bir alet, onlarca kişiye hastalık bulaştırabilir.
· Berberlerde ortak kullanılan usturalar, kan taşları ve diğer malzemeler, hastalık bulaştırmada önemli yollardan biridir.
· Uyuşturucu madde kullananlar arasında, aynı enjektörün birden fazla kişi tarafından kullanılması yaygın bir alışkanlıktır. Ortak kullanılan bu uyuşturucu enjektörleri, hastalıkların bulaşmasında önemli araçlardır.
· Umumi tuvaletler, banyolar ve benzeri yerlerdeki mikroplarla kirlenmiş kapı kolları, musluk vanaları, klozet kenarları da bu hastalıkların bulaşmasında az da olsa rol oynayabilmektedir.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLAR KONUSUNDA EĞİTİM
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunabilmek için eğitim şarttır. Hastalıkların ciddiyeti, bulaşma ve korunma yollarını bilmek, cinsel davranışların sonuçlarını düşünebilmek ve cinsel duyguları kontrol edebilmek çocukluktan itibaren verilecek yeterli cinsel eğitimle mümkündür. Aksi halde tüm koruyucu tedbirler yetersiz kalacaktır.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın en etkili ve garantili yolu tek eşliliktir. Gençler aile kurumunun önemini kavramalı ve cinselliği evlilik bağı içerisinde arzu etmelidirler. Cinselliğin ahlaki boyutları ve değer yargıları ile donatılmış genç, kendini korumada daha başarılı olacaktır.
Gençler, cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda eğitilmiş, cinselliğin ahlaki yönlerini kavramış olsalar da arkadaş teklif ve baskılarına, kendi cinsel arzularına karşı koyamadıklarında, alkol ve uyuşturucu madde de kullanırlarsa kendilerini kontrol etmekte güçlük çekeceklerdir. Bu nedenle, gençlere, küçük yaşlardan itibaren kendine güven duygusu, cinsel duygularını kontrol edebilme, arkadaş baskılarına karşı koyabilme ve “hayır diyebilme” kabiliyeti kazandırılmalıdır. Keza, gençler boş vakitlerini değerlendirme konusunda yönlendirilmeli, arkadaş seçiminde yardımcı olunmalı, içki ve uyuşturucu ortamlarından uzak kalması sağlanmalıdır.
HASTALIKLARIN BULAŞMASI ÖNLENMELİDİR
Kişinin kendinde ve eşinde cinsel yolla bulaşabilen bir hastalığın olmadığını bilmesi iki şekilde mümkündür. Birincisi, son 10 yılda kendisi ve eşi başka hiç kimseyle cinsel ilişkide bulunmamış olmalıdır. Çünkü AIDS’in klinik belirtileri bulaşmasından yaklaşık 10 yıl sonra ortaya çıkmaktadır. İkincisi, kendisi ve eşi son 6 aydır başka biriyle cinsel ilşkide bulunmamış olması şartıyla cinsel yolla bulaşan hastalıklar konusunda gerekli laboratuar testleri normal bulunmalıdır. Kan testlerinin AIDS’i göstermesi için bulaşmadan sonra 6 ay kadar bir zamanın geçmesi gereklidir. Bu iki yol dışında, her cinsel ilişki cinsel yolla bulaşan hastalıklar açısından risk taşır. Bu bilinçle, bulaşmaya karşı tedbirlerin alınması gerekir.
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların etken mikroorganizmaları, mezide, menide, vagina ile rahim ağzındaki salgı ve akıntılarda, tükürükte, kanda, ağız, dudak ile cinsel organların deri ve mukozalarında bulunur. Deri ve mukozalardaki çatlak ve yaralar mikrobun bulaşmasını kolaylaştırır. Görüldüğü gibi hastalıkların bulaşmaması için vücut sıvıları ve kan ile temas edilmemesi gerekir.
Prezervatif ve Cinsel Yolla Bulaşan Hastalıklar
Gençlere “Güvenli seks yapın”, “AIDS’ten korunmak için prezervatif kullanın” sloganları ile yapılan uyarılar, evlilik öncesi cinselliğe izin anlamını taşıyabildiğinden eleştirilmektedir. Gerçekten yukarıda belirtildiği gibi doğru olan, cinselliğin evlilik kurumu içerisinde yaşanması ve tek eşli cinsel yaşamdır. Ancak, günümüzde tüm uyarılara rağmen, özellikle gençlerin riskli cinsel ilişkileri önlenememektedir. Bu durumda da hastalıklardan korunmak için prezervatifden başka çare kalmamaktadır.
Prezervatifler uygun kullanılması halinde cinsel yolla bulaşan hastalıklardan büyük ölçüde koruyucudurlar. Ancak;
· Ağız ve dudak cildinden ve buradaki çatlaklardan bazı hastalıklar bulaşabilir. Bu nedenle prezervatife rağmen, öpüşmek ve oral seks de cinsel yolla bulaşan hastalıklar için risk oluşturur.
· Prezervatifin koruyucu olabilmesi için ilişkinin başından itibaren takılması şarttır. Sırf doğum kontrol gayesi ile boşalmadan hemen önce takılan prezervatifler, gebeliği önleyici olsa da hastalıklara karşı yeterli korumayı sağlamaz.
· İlişkiden sonra, prezervatifin çıkarılmasında dikkatli olunmalı ve içindeki meninin vaginaya bulaşmamasına özen gösterilmelidir.
· Bazı gençler, bir gün lazım olur diye, cüzdanlarında veya ceplerinde prezervatif taşırlar. Isı ve zaman etkisiyle prezervatiflerin yapısında, dolayısıyla koruyuculuğunda yetersizlik oluşabilir. Bu nedenle, uygun koşullarda saklanmamış prezervatifler kullanılmamalıdır.
HASTALIK HALLERİNDE YETERLİ TEDAVİ YAPILMALIDIR
Cinsel yolla bulaşan hastalıkların yetersiz tedavisi hem hastanın göreceği zararı arttıracak hem de hastalığın başkalarına bulaşmasına neden olacaktır. Bu nedenle hastalıkların yeterli tedavisi, koruyucu tedbirler arasında sayılmaktadır. AIDS in tedavisi mümkün olmadığından, burada söylenenler diğer cinsel yolla bulaşan hastalıklar için geçerlidir.
· Hastalık halinde, uygun ve yeterli tedavi hekim kontrolünde yapılmalıdır. Hastalık belirtilerinin kaybolması, mikrobun tamamen yok olduğu ve hastalığın bulaşma ihtimalinin kalmadığı anlamına gelmez. Hastalığın tamamen iyileştiği ve bulaşıcılığın kalmadığı hekim kontrolünden ve gerekli tetkiklerden sonra söylenebilir.
· Hastalık halinde, arkadaş tavsiyesi ile veya eczacı önerisiyle kullanılan ilaçların bir çoğu ya hiçbir işe yaramamakta ya da hastalığın sessizleşip, kronikleşmesine neden olabilmektedir. Bu durumlarda ise bulaştırıcılık devam edecektir.
· Cinsel yolla bulaşan hastalıklarda, kişinin cinsel ilişkide bulunduğu eşleri de tedavi edilmelidir. Aksi halde mikrop, tedavi edilmemiş eşten yine bulaşacak, hastalık tekrarlayacaktır.
CİNSEL YOLLA BULAŞAN HASTALIKLARIN SINIFLANDIRILMASI
Belirtilere göre cinsel yolla bulaşan hastalıklar:
1- İdrar yolu akıntısı ile seyreden hastalıklar(Üretritler)
· Bel soğukluğuna bağlı olanlar (Gonokoksik üretritler)
· Bel soğukluğu dışı mikroplara bağlı olanlar (Nongonokoksik üretritler)
2- Vaginal akıntı ile seyreden hastalıklar
· Trikomoniyasis
· Kandidiyasis
· Bakteriyel vagina iltihapları
3- Cinsel bölgede yara ile seyreden hastalıklar
· Frengi (sifilis)
· Yumuşak şankr (ulcus molle)
· Genital uçuk (genital herpes)
· Granuloma inguinale
4- Cinsel bölgede siğillerle seyreden hastalıklar
· Genital siğil (HPV enfeksiyonlar)
5- Cinsel bölgede belirti vermeyip diğer sistemleri etkileyen hastalıklar
· AIDS
· Hepatitler
6- Kadınlarda alt karın bölgesinin iltihabî hastalıklarıyla seyreden hastalıklar
· Pelvisin iltihabî hastalıkları
7- Prostat ve epididim iltihabı ile seyreden hastalıklar
AIDS
Henüz tedavisi ve aşısı bulunmamış, cinsel yolla bulaşan ölümcül bir hastalıktır. Hastalığın etkeni HIV adı verilen bir virüstür. Virüs ortaya çıktığından beri dünyada 47 milyon insana bulaşmış, 2.2 milyon insanın ölümüne neden olmuştur(WHO,1999).
Hastalığın seyri:
Hastalık virüsü bulaştığında hafif ateş, terleme ve bazen lenf bezlerinde büyüme gibi belirtilerle seyreden, gribe benzeyen bir tablo oluşur. Bu durum genellikle önemsenmez ve kendiliğinden düzelir. Daha sonra virüs, uzun bir süre (yaklaşık 10 yıl) belirti vermeksizin vücutta yaşamaya ve çoğalmaya devam eder. Ancak, bu sürede virüs başkalarına bulaşabilir.
Vücutta bulunan virüs, akyuvarların bir tipi olan lenfositleri etkileyerek, onları görev yapamaz hale getirir. Sonuçta vücut bağışıklık sistemi bozulur, mikroplara ve zararlı etkenlere karşı kendini savunamaz hale gelir. Normalde hastalık yapmayan mikroplar hastalık oluşturulabilirler. Bunlara fırsatçı enfeksiyonlar denir. Bu dönemde ateş, ishal, lenf bezlerinde büyüme, vaginal kandidiasis, akciğer, barsak ve idrar yolu enfeksiyonları gibi belirti ve hastalıklar ortaya çıkar. Daha sonra daha ciddi enfeksiyonlar, bazı tümörler gelişir. Hastalıklar ile mücadelesiz kalan hastalık tablosuna AIDS (kazanılmış bağışıklık yetersizliği sendromu) adı verilir. Bu aşamada hasta kaybedilir.
Bulaşma yolları-korunma:
Virüs kan, meni, vaginal salgı, tükürük ve gözyaşı gibi vücut sıvılarında bulunur. Bulaşma olması için kanın veya virüslü vücut sıvılarının bir başkasının kanı veya kanına ulaşan vücut sıvılarıyla temas etmesi gerekir. AIDS’li ile aynı evde bulunmakla, dokunmakla hastalık bulaşmaz.
AIDS ilk olarak homoseksüellerde ortaya çıkmış ve ilk dönemde hastaların büyük çoğunluğunda bulaşma yolunun homoseksüel ilişki olduğu düşünülmüştür. Bunun neticesinde AIDS’in homoseksüellere özgü bir hastalık olduğu, homoseksüel olmayanların AIDS’den yana problemleri olmayacağı zannedilmiştir. Halen de böyle düşünenler mevcuttur. Ancak günümüzde AIDS, homoseksüeller kadar, heteroseksüeller ve kadınlar için de büyük risk oluşturmaktadır.
· Her tür cinsel ilişki (homoseksüel, heteroseksüel ilişki, oral seks),
· Ortak kullanılan enjektörler,
· Virüslü kan ve kan ürünlerinin nakli,
· Virüsle kirlenmiş ameliyat, muayene malzemeleri ve diş hekimi aletleri,
· Gebelik ve emzirme döneminde anneden bebeğe geçiş ile bulaşma olabilir.
AIDS in belirtileri ortaya çıktığında artık çok geç kalınmıştır. Bu kişinin son 10 yıl içerisinde cinsel ilişkide bulunduğu herkese virüsün bulaşmış olma ihtimali vardır. Keza, AIDS’li hastanın cinsel eşlerinin ilişkide bulunduğu diğer eşleri de risk altındadır. Önemli olan virüsle enfekte olmuş kişinin erkenden tespit etmek ve başkalarına bulaşmayı önlemektir. Bu nedenle tüm risk gruplarındaki insanların HIV virüsü yönünden tetkik edilmeleri şarttır.
Teşhis:
AIDS’e neden olan virüsü direkt gösteren bir test yoktur. Ancak virüse karşı oluşan, vücut savunma maddelerinin (antikor) kanda tespit edilmesi ile virüsün bulaşmış olduğu tespit edilebilir. Virüse karşı antikor en erken 2 ay sonra ortaya çıkabilmekte, bu süre 6 aya kadar uzayabilmektedir. Bu durum ise önemli bir risk oluşturur. Kanında virüs olmasına, bunun bulaşabilmesine rağmen testler, bulaşmadan sonra yaklaşık 6 ay normal çıkabilir. Bir kişide AIDS virüsü olmadığını söyleyebilmek için son 6 ay kimseyle cinsel ilişkisi olmaması ve testlerin normal çıkması halinde mümkündür. Ancak, son yıllarda geliştirilen yeni testlerle AIDS virüsünün bulaşıp bulaşmadığı daha erkenden belirlenebilmektedir.
Tedavi:
Günümüzde henüz AIDS hastalığının tedavisi mümkün değildir. Keza hastalık virüsüne karşı aşı da geliştirilememiştir. Bu konularda yoğun çalışmalar devam etmekte, bazı ilaçlar denenmektedir.
FRENGİ
Frengi, Avrupa’da 15. yüzyıldan sonra ortaya çıkmış, dünyada yaygınlaşmış ve ölümlere sebep olmuş tehlikeli bir hastalıktır. Amerika’nın keşfi ile hastalığın tespitinin aynı zamana rastlaması, o zamanlar hastalığın Amerika’dan geldiği yönünde tartışmalara yol açmıştı. Bir zamanların korkunç hastalığı büyük ölçüde yok edilmişse de, günümüzde frengi vakaları halen mevcuttur ve hastalık önemini korumaktadır.
Türkiye’de Sağlık Bakanlığı kayıtlarında 1997 yılı itibariyle frengili hasta sayısı 3023’tür. Dünya Sağlık Örgütü verilerinde, hastalığın bir yılda 12 milyon kişide görüldüğü bildirilmektedir (WHO,1996).
Hastalığın seyri:
Frengi, deri ve iç organları tutarak çeşitli klinik tablolara yol açar. Hastalık üç evre halinde seyreder. Her evrenin belirtileri ve oluşan hasarlar farklıdır.
· Cinsel ilişki sırasında mikrop, ciltten vücuda girer. Bu giriş yerinde bir müddet sonra bir yara ortaya çıkar. Mikrobun bulaşmasından yaranın çıkış zamanına kadar yaklaşık 9 ila 90 gün arasında bir süre geçmektedir. Bu yara önce sivilce gibi belirir, sonra üzerindeki deri dökülerek açık ülser şeklini alır. Bu ülser tipi yaranın kenarları serttir. Yaranın kenarlarının sertliği frengiye özgüdür ve bu nedenle frengi yarası için “sert ülser” tabiri kullanılır. Frengi yarasının en sık görüldüğü yerler erkeklerde penis, kadınlarda ise büyük ve küçük dudaklardır. Yaranın daha az sıklıkta görüldüğü yerler, penis çevresi, torbalar, dudak, ağız ve dildir. Frengi yarasının ortaya çıktığı döneme birinci devre denilir. Yara yaklaşık 1,5-2,5 ay sonra kendiliğinden iyileşir. Hastalık, 2 ila 6 ay arasında değişen süre sessiz kalır.
· Sessiz devreden sonra kaşıntısız cilt lezyonları ortaya çıkar. Cilt lezyonlarının olduğu döneme ikinci devre frengi adı verilir. Bu devrede de cilt lezyonları kendiliğinden iz bırakmadan kaybolur ve hastalık tekrar sessiz bir döneme girer. Bundan sonra hastalık ya hayat boyu sessiz kalır ve hiç bir belirti oluşturmaz ya da üçüncü devreye girer.
· İkinci devreden yıllar sonra frengi, çeşitli iç organlarda hasar oluşturmuş halde ve oluşan hasarların belirtileriyle tekrar ortaya çıkar. Hastalığın tekrar ortaya çıkışı ile üçüncü devre başlar. İkinci evreden üçüncü evreye geçiş yıllar sonradır. Ancak hastalığın ne zaman ortaya çıkacağı bilinmez. Bu devrede en fazla sinir sisteminde hasar vardır. Sinir sistemi yanında eklemler, karaciğer, kalp ve damarlar gibi bir çok organda yapı ve işleyiş bozuklukları meydana gelir. Bu nedenle üçüncü devre, frengi hastalığının ölümcül bir safhasıdır.
Bulaşma yolları-korunma:
Birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Birinci devredeki yara ve ikinci devredeki cilt lezyonları mikrop ihtiva etmesine rağmen üçüncü devre lezyonları mikropsuzdur. Bu nedenle birinci ve ikinci devre lezyonları olan frengili biriyle cinsel ilişki sonucunda hastalık bulaşır. Bunun dışında, gebelikte ve doğumda anneden bebeğe ya da mikroplu kan ve kan ürünlerinin nakli ile bulaşma olabilmektedir.
Frengiden korunmak tek eşlilikle mümkündür. Penis lezyonlarında prezervatifler bulaşmayı önleyebilir. Ancak kadındaki frenginin erkeğe bulaşmasını önleyemez. Keza prezervatifler ikinci devre lezyonlarından bulaşmayı önleyemez.
Teşhis:
Yaralardan alınan numune, mikroskop altında incelenerek mikrop aranır. Mikrobun görülmesi sonucunda teşhis konulur. Buna ilaveten mikroba karşı vücutta oluşan reaksiyon ve savunma maddelerini ölçen kan testleri teşhiste kullanılmaktadır.
Tedavi:
Frenginin tedavisi penisilinlerle yapılmaktadır. Birinci ve ikinci devre frengide penisilin tamamen iyileşmeyi sağlayabilmektedir. Ancak, üçüncü devredeki frengide penisilinler işe yaramamaktadır.
GENİTAL HERPES
Genital herpes (genital uçuk), erkek ve kadın cinsel organlarda ortaya çıkan ve uçuk denilen yaralarla karekterize, tekrarlayıcı bir hastalıktır. Hastalığın etkeni bir virüstür. Bu virüs dudak çevresinde uçuğa neden olan virüsün farklı bir formudur.
Hastalığın seyri:
Virüs cinsel ilişki sırasında, derideki çatlaklardan bulaşır. Bulaşmadan sonra küçük ve ağrılı sivilce topluluğu ortaya çıkar. Daha sonra, sivilceler birbiriyle birleşir, yaklaşık 0.5 cm çaplı bir yara meydana gelir. Görüntü dudaktaki uçuk gibidir. Daha sonra yara kendiliğinden iyileşir. Ancak virüs, vücuda bir kez girdikten sonra vücutta sessizce kalır, hayat boyunca zaman zaman tekrarlayan uçuk ataklarına sebep olur. Tekrarlanmalar sebepsiz olabildiği gibi, vücut direncinin düşük olduğu dönemlerde, stresten sonra ve bazen adet dönemlerinde görülür. Gebelikte çocuğa bulaşabilen virüs, erken doğuma ve çocukta anormalliklere de sebep olabilmektedir.
Bulaşma yolları-korunma:
Uçuk yarasınının olduğu dönemde ve yara iyileştikten 4-5 gün sonraya kadar bulaşıcılık devam eder. Bu dönemde cinsel ilişkiden kaçınılması veya prezervatif kullanılması gerekir.
Frengide olduğu gibi peniste uçuk olduğunda, prezervatif kadını koruyucudur. Fakat kadında uçuk olduğunda prezervatif, penisi korusa da cinsel bölgenin diğer kısımlarını korumaz. Buralara bulaşma olabilir.
Genital uçuk enfeksiyonları cinsel eş sayısının artmasına paralel olarak artmaktadır. Cinsel bölgedeki yaraların en büyük sebebi olan genital uçuğu önlemenin en etkili yolu tek eşliliktir.
Teşhis:
Genital uçukta, yaranın çıkış yeri, görünümü ve özellikleri değerlendirilerek teşhis konabilir. Şüpheli durumlarda mikrobiyolojik incelemeler ve kan testleri yapılmaktadır.
Tedavi:
Tüm virüs enfeksiyonlarında olduğu gibi, genital herpesin de tedavisi yoktur. Tekrarlamalar sırasında virüslere karşı geliştirilmiş bazı ilaçlar kullanılmaktadır. Ancak bunlar tekrarlamaları ve şikayetleri azaltmak yönünden kısmi fayda sağlamaktadırlar.
BEL SOĞUKLUĞU (GONORE)
Erkeklerde penis içindeki idrar yolunda, kadınlarda da rahim girişinde akut, her iki cinste ise iç cinsel organlarda kronik iltihaplara sebep olan bir hastalıktır. Hastalığın etkeni olan bakteri, boğazda, kalın bağırsağın son kısmında, eklemlerde ve yeni doğanda gözde yerleşerek iltihaplanmalara neden olabilmektedir.
Hastalığın seyri:
Erkeklerde mikrop bulaştıktan yaklaşık 2-14 gün sonra, idrar yolu içinde ağrı ve yanma başlar. Daha sonra idrar yolunda sarı-yeşil renkte, boza kıvamında ve damlama şeklinde bir akıntı meydana gelir. Akıntı iç çamaşırda sarı-yeşil renkte lekeler oluşturur. Akıntının bu özellikleri bel soğukluğu için karakteristiktir. Bu dönemde idrar yaparken de ağrı ve yanma söz konusudur. Kadınlarda bulaşmadan 7-21 gün sonra idrar yanması, vaginada sarımsı bir akıntı, rahim ağzında kızarıklık ve sarı-yeşil renkte akıntı meydana gelir. Ancak, kadınlardaki belirtiler erkeklere göre daha hafiftir.
Bel soğukluğu tedavi edilmediğinde veya yetersiz tedavi edildiğinde iç cinsel organlara yayılır. Erkeklerde prostat, meni kanalları ve epididimde, kadınlarda ise tüplerde iltihaplanma oluşabilir.
Bel soğukluğu mikrobu bulunan erkeklerin %10’unda, kadınların %90’ında belirtisiz iltihaplanmalar oluşur. Bu kişiler, hastalıkları olduğunu bilmediklerinden, mikrobu bulaştırmada çok önemli rol oynarlar.
Bulaşma yolları-korunma:
Diğerlerinde olduğu gibi, birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Doğum sırasında anneden bebeğe bulaşma olabilir. Bu durunda bebekte göz enfeksiyonu ortaya çıkabilir. Bel soğukluğu mikrobu genel tuvaletler ve hamamlarda kapı kolları, musluk vanaları, klozet kenarlarından bulaşabilir. Ancak mikrop vücut dışında, kuru ortamlara çok dayanıksız olduğundan bu ihtimal çok düşüktür.
Cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmada geçerli genel prensipler bel soğukluğu için de geçerlidir. Tek eşlilik en büyük koruyucudur. Hastalık halinde eşlerin birlikte tedavisi şarttır. Aksi halde mikrop eşler arasında tekrar bulaşmalara neden olabilir. Tamamen iyileşme olmadan cinsel ilişkide bulunulmamalıdır.
Teşhis:
Hastalığın başlangıcında şüpheli cinsel ilişki olması ve akıntının karakteristik özellikleri bel soğukluğunu düşündürür. Akıntının mikroskop altında incelenmesi, mikrobiyolojik tetkikleri ve kültürü ile kesin teşhis konulur.
Tedavi:
Bel soğukluğu antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir. Evlilik dışı cinsel ilişki alışkanlığı olanlar arasında bu hastalık iyi bilinmektedir. Bu nedenle gelişigüzel ilaç kullanma alışkanlığı sıktır. Yetersiz ve uygun olmayan tedavi hastalığın kronikleşmesine yol açabileceğinden teşhis ve tedavi mutlaka hekim kontrolünde olmalıdır. Ayrıca, iyileşmenin tam olup olmadığını ancak hekim, tahliller yaparak belirleyebilir.
GENİTAL SİĞİL
Genital siğiller virüsler tarafından oluşturulmaktadır. Siğil, büyüklüğü toplu iğne başından bir kaç cm’ye kadar değişebilen ve karnıbahar tarzındaki doku büyümesidir.
Hastalığın seyri:
Virüsün bulaşmasından yaklaşık 2-3 ay sonra küçük siğiller ortaya çıkar. Daha sonra bu lezyonlar olduğu yerde büyürler. Ayrıca, virüs elle kaşıma yolu ile başka alanlara da bulaşarak oralarda da benzer lezyonlar oluşturur.
Siğiller erkekte, en çok penis, torbalar ve idrar yolunda, kadında ise küçük ve büyük dudaklar, vagina, klitoris, rahim ağzı ve idrar yolunda görülmektedir.
Hastalığın rahim ağzı (serviks) kanserine neden olabileceği düşünülmektedir. Bu nedenle genital siğili olan kadınların düzenli doktor kontrolünde olması gerekmektedir.
Bulaşma yolları-korunma:
Genital siğilin birincil bulaşma yolu cinsel ilişkidir. Virüsün bulaşıcılığı yüksektir. Genital siğili olan birinin, eşine bu hastalığı bulaştırma ihtimali %65’tir. Cinsel ilişki dışında ortak kullanılan tuvalet malzemeleri de bulaşmaya neden olabilir.
Korunmak için, yukarıda belirtilen, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmanın prensipleri geçerlidir. Prezervatifler, penis lezyonunun kadına bulaşmasını önlese de kadındaki lezyonun penis dışındaki cinsel bölgeye bulaşmasını önleyemez.
Teşhis:
Teşhis siğilin görünüm özelliklerine göre konulabilmektedir. Şüpheli durumda biyopsi yapılabilir.
Tedavi:
Tedavi için, siğiller cerrahi müdahale ile tamamen kesilip çıkartılmalı veya lazer ile yakılmalıdır. Siğili yok eden bazı pomatlar da kullanılmaktadır. Tedaviden sonra nüks etme ihtimali mevcuttur.
VAGİNA İLTİHAPLARI
Bazı mikroorganizmalar cinsel ilişki sonucu vaginaya bulaşarak burada iltihaplanmaya neden olurlar. Bunların bulaşmasında cinsel ilişki de rol oynadığından cinsel yolla bulaşan hastalıklar arasında sayılmaktadırlar. Ancak bu hastalıklarda cinsel yol dışında bulaşma da söz konusudur. Trichomonas vaginalis, bazı bakteriler ve mantarlar vaginada iltihaplanmaya neden olmaktadır.
TRİCHOMONAS VAGİNALİS
Trichomonas vaginalis kadınlarda vagina iltihabına yol açar. Bunun sonucunda köpüklü, kötü kokulu, yeşilimsi-sarı renkli vaginal akıntı meydana gelir. Ayrıca idrar yaparken yanma ve ağrılı cinsel ilişki söz konusu olabilmektedir.
Erkeklerde bu mikroorganizma üretrit adı verilen idrar yolu iltihabına neden olur. Neticede, idrar yolu içinde kaşıntı, yanma ve idrar yolundan akıntı gibi şikayetlere yol açar.
Trichomonas vaginalise bağlı vagina iltihaplanmasının sistemik komplikasyonu mevcut değildir. Ancak, AIDS virüsünün bulaşmasında kolaylaştırıcı rol oynadığı düşünülmektedir.
Trichomonas vaginalis enfeksiyonlarının tedavisi ilaçlarla yapılabilmektedir.
MANTARLAR
Bazı mantarlar (en sık kandida türü) vaginada üreyerek vaginanın iltihaplanmasına yol açarlar. Bunun sonucunda vaginada kaşıntı, yanma ve süt kesiği tarzında akıntı meydana gelir. Ayrıca idrar yanması ve sık idrara gitme gibi şikayetlere de sebep olabilir.
Bu mantarlar cinsel yolla bulaşma dışında başka nedenlerle de vücutta bulunabilir ve direncin düştüğü zamanlarda hastalıklara neden olabilirler. Gebelik, şeker hastalığı, uzun süre antibiyotik kullanımı, bağışıklığın bozulduğu durumlar, östrojen içeren doğum kontrol hapları, temizliğe dikkat edilmemesi, çok aşırı şekilde temizlik maddeleri ve parfümlerin kullanılması, sentetik, ter emmeyen çamaşırlar gibi bir çok neden vaginada mantar üremesini kolaylaştırmaktadır.
Tedavide mantarlara karşı ilaçlar etkin bir şekilde kullanılmaktadır. Ancak, mantar üremesini kolaylaştırıcı faktörler ortadan kaldırılmadan tedavi etkili olmamakta veya sıkça nüksler meydana gelmektedir.
BAKTERİLER
Bazı bakteriler vaginada iltihaplanmaya, kötü kokulu akıntılara sebep olabilmektedir. Bunlardan en önemlisi gardnerella vaginalis adlı bakteridir. Diğerlerinde olduğu gibi bulaşmasında cinsellik ve cinsellik dışı yollar söz konusudur. Bakteriyel vagina iltihapları antibiyotiklerle tedavi edilebilmektedir.
İLTİHABÎ PELVİS HASTALIĞI
Kadınlarda bazı cinsel yolla bulaşan hastalıklar yeterli tedavi edilmediğinde, hastalık üst cinsel organlara (rahim, tüpler, yumurtalık bölgeleri) yayılır. Bunun sonucunda “iltihabî pelvis hastalık” denen bir klinik tabloya sebep olurlar. Cinsel yolla bulaşan hastalıkların yetersiz tedavilerinde bu ihtimal %10-40 oranında değişmektedir.
İltihabî pelvis hastalığına yol açan en sık etkenler, bel soğukluğu mikrobu, klamidia ve mycoplazma denen bazı özel mikroplardır. Bu mikropların kadınlarda oluşturduğu iltihapların hafif şikayetler oluşturması, tedavisinin ihmal edilmesine ve hastalığın kronikleşmesinde rol oynar. Hastalık oldukça sıktır. Amerika istatistiklerinde her yıl 1 milyon kadının bu hastalığa yakalandığı bildirilmektedir.
İltihabî pelvis hastalığı oluştuktan sonra, bazen belirtisiz seyreder bazen de şiddetli enfeksiyon tablosu ile ölümcül olabilir. Hastalığın akut alevlenmelerinde en sık belirtiler karın alt bölgesinde ağrı, ateş, vaginadan veya rahim ağzından akıntıdır. Bazen acil müdahaleyi gerektiren akut apandisit, pelvis absesi, dış gebelik gibi hastalıklarla karışır ve onlardan ayırt edilmede güçlük çıkarır. Kronikleşmiş hastalık, karın alt kısımlarında ağrıya, kısırlığa, cinsel ilişki sırasında ağrıya ve dış gebeliğe neden olabilmektedir.
Tedavide antibiyotikler kullanılmaktadır. Ancak kronikleşme durumunda tedavi kolay değildir. Bu nedenle erken tedavi yapılmalı ve cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunulmalıdır.
KLAMİDİA ENFEKSİYONLARI
Klamidia adı verilen mikroorganizma, oldukça sinsi seyirli enfeksiyonlara sebep olmaktadır. Bazı ülkelerde cinsel yolla bulaşan hastalıklar arsında birinci sırada yer alır. Amerika’da her yıl 4 milyon insanı etkilediği düşünülmektedir.
Mikrobu bulunduran kişilerin önemli kısmında hiç bir belirti bulunmaması, bulaşma açısından önemlidir. Erkeklerde cinsel ilişkiden 3-5 gün sonra başlayan idrar yolunda ağrı, yanma, akıntıya sebep olabilir. Hastalık tedavi edilmezse meni kanallarına, iç cinsel organlara yayılır. Gençlerde epididimit denen, yumurta üzerindeki meni kanalı iltihabına en sık bu mikrop neden olmaktadır.
Kadınlarda enfeksiyonun erken döneminde genellikle belirti olmaz. Bazen rahim ağzında iltihaplanmaya yol açar. Kronikleştiğinde tüplerde tıkanma, kısırlık, dış gebelik, İltihabî pelvis hastalığına neden olabilmektedir.
Korunma için, cinsel yolla bulaşan hastalıklardan korunmada önerilen genel tedbirler geçerlidir. Tedavisinde antibiyotikler etkili olmaktadır.
HEPATİT VİRÜSLERİ
Bazı virüsler akut veya kronik karaciğer hastalığına (Hepatit) neden olmaktadırlar. Bir çok çeşitleri olan hepatit virüslerinin bazı tipleri (Hepatit B virüsü) cinsel yolla da bulaşabilmektedir. Ancak bu virüslerin birincil bulaşma yolu cinsel ilişki değildir.
Hastalığın seyri:
Virüs insana bulaştıktan sonra, ya vücut savunma mekanizmalarıyla yok edilir ya da karaciğer iltihabına yol açar. Karaciğer iltihabı akut veya kronik formlarda olabilmektedir. Kronikleşme sonunda siroz gelişebilir. Bir kısım hastada ise hiç bir belirti olmadan virüs bulunur. Bunlar taşıyıcı olarak adlandırılmaktadır. Hastalığın bulaşmasında önemli rol oynarlar.
Bulaşma yolları-korunma:
Hepatit virüsü kanda ve bazı vücut salgılarında bulunur. Bu nedenle bunlarla temas sonucu, bulaşma meydana gelir. Bulaşmanın en sık nedenleri şunlardır:
· Kan ve kan ürünlerinin nakli,
· Ortak kullanılan enjektörler,
· Hastanelerde virüsle bulaşmış muayene aletleri ve ameliyat malzemeleri,
· Diş hekimi aletleri,
· Berberlerdeki usturalar ve kan taşları,
Korunmak için hepatit virüslerinin bulaşma yolları bilinip gerekli tedbirler alınmalıdır. Hepatit B virüsü için aşı geliştirilmiştir. Risk guruplarında olanların aşılatılması korumayı sağlamaktadır. Sağlık personeli, sık kan nakli gereken hastalar, hepatitli hastaların eş ve çocukları risk guruplarıdır. Son yıllarda hepatitin yaygınlaşması, rutin aşı uygulamasını gündeme getirmiştir. Bu yönde çalışmalar devam etmektedir.
Teşhis:
Hepatitin hem teşhisi hem de bağışıklık olup olmadığını anlamak için kan tahlili yapılmaktadır.
Tedavi:
Tüm virüs hastalıklarında olduğu gibi hepatit virüslerinin kesin bir tedavisi yoktur. Ancak son yıllarda vücut bağışıklığını arttıran bazı ilaçlar kullanılarak hastalık yenilmeye çalışılmaktadır.