Sayın Başbakanım, Saygıdeğer Hanımefendi,
Muhterem Davetliler, Hanımefendiler, Beyefendiler,
Yaklaşık bir asırdan beri, milletimizi ve özellikle geleceğimiz olan gençliğimizi her türlü zararlı alışkanlık ve bağımlılıktan korumak için mücadele eden Türkiye Yeşilay Cemiyeti’nin iftar programına; dünyanın kalbi İstanbul’umuzun en latif köşesine, Sepetçiler Kasrı Yeşilay Genel Merkezine hoş geldiniz. Yeşilay Yönetim Kurulu adına hepinizi saygıyla selamlıyorum.
İçinde bulunduğumuz Ramazan ayının hepimizde oluşturduğu merhamet, hayır ve yardımlaşma duygularına hitap eden ve yaşadığımız şehirde vuku bulan birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum sizlerle.
Bir kış günüydü. İstanbul’un mutena semtlerinden birinde hırsızlık yaparken yakalanan küçük bir kız çocuğuna kaşlarını çatıp yüzünü buruşturarak bakan, karnı tok sırtı pek bir beyefendi, hiddetle sordu: “Utanmıyor musun?”. Yavrucağın cevabı, sadece ona değil hepimize inen bir tokat gibiydi: “Hayır, sadece açım ve üşüyorum!”… Yalnızca bu yavrucak mı? Hayır!
Okulda arkadaşlarının yanında birkaç lokma yiyebilmek için babasından birkaç lira bile harçlık alamayan ve utanarak okulunu terk eden ve 600 lira aylıkla tekstil işçisi olan Buket de; akşam ve sabah bir lokma yiyemeden okula gidip derslerde açlıktan uyuklayan ve öğretmenlerinin azarlamalarına dayanamayıp kapıyı çarparak çıkan güneydoğu göçmeni Mahzun da aynı kaderi paylaşıyordu. Hepsinin sonu, sokakta, kendilerini istismar eden akranlarının eliyle madde bağımlılığının ve diğer kötülüklerin tuzağına düşmek olacaktı. Bu örnekler çok uzakta değil, bulunduğumuz yerden belki de 15-20 dakikalık bir mesafede yaşanıyordu, ve bu kurbanlar bizim çocuklarımızdı…
Son günlerde ölüm haberleriyle kamuoyunda daha yoğun olarak yankı bulan ve her türlü arz mücadelesine rağmen deneme ve kullanım oranları giderek artan illegal uyarıcı ve uyuşturucu maddeler, bağımlılık alanında karşılaşılan en can yakıcı sorun halini almıştır. Gün geçmiyor ki, ülkemizin herhangi bir yerinden gözü yaşlı bir anne veya yüreği yanık bir baba Yeşilay’ı arayıp bağımlı yavrusu için yardım istemesin! Bağımlılıkla mücadelenin tek bir kurum veya mercinin işi olmadığını, kamu, özel sektör ve sivil toplum gibi birçok paydaşın ortak çabasını ve uzun soluklu bir programın tavizsiz uygulanmasını gerektirdiğini biliyoruz. Bu bağlamda, uyuşturucu trafiğinin güzergahı olan ülkemizde güvenlik kuvvetlerinin yıllardır başarıyla sürdürdüğü arz mücadelesine ilaveten, hükümetimizin uyuşturucuyla topyekün mücadele için dört bakanlığa ortak çalışma görevi vermesi son derece önemli bir gelişmedir. Bu çabalara sivil toplumun entegrasyonu, madde bağımlılığı sorununda “talebi azaltma ve rehabilitasyon” alanlarında daha hızlı ve yaygın bir sonuç almayı beraberinde getirecektir.
Dikkatten uzak tutulmaması gereken diğer acı bir gerçek de, sağlık kurumlarının gelişmesi ve yatak kapasitesinin artması noktasında son on yılda önemli bir sıçrama yapan ülkemizde, yatarak tedavi görmesi gereken onbinlerce madde bağımlısına karşılık 700’ü bile bulmayan AMATEM yatağı mevcudiyetidir. Özellikle binlerce yatak kapasitesi vadeden şehir hastanelerinde alkol ve madde bağımlıları için çok sayıda yatak ayrılması ve bu alanda yetişmiş uzman kadrolarının AMATEM’lere tahsisi elzemdir. Madde bağımlılığı tedavisi gören birçok ergen ve gencin, ülkemizde bu alanda uzun süreli psikososyal rehabilitasyon merkezlerinin yokluğu nedeniyle kısa sürede uyuşturucu bataklığına tekrar döndüğü bilinmektedir. İşte bu ihtiyacı karşılayacak bir model oluşturmak amacıyla, Türkiye Yeşilay Cemiyeti, kamu ve sivil toplumdaki paydaşlarıyla birlikte önemli bir adım atmış ve İstanbul’da, madde bağımlıları tedavi ve rehabilitasyonuna hasredilmiş dünya standartlarında bir BAĞIMSIZLIK KÖYÜ oluşturmak için düğmeye basmıştır. Esenyurt Belediye Başkanlığınca tahsis edilen 40 dönümlük bir alanda kurulacak olan ve mimari leke çalışmaları tamamlanan bu merkezin inşası ve işletmesi noktasında Sayın Başbakanımızın ve hükümetimizin desteklerini beklediğimizi arzediyorum.
Türkiye Yeşilay Cemiyeti, daha geçen ay, uyuşturucu bağımlılığı alanında söyleyecek sözü olan hemen tüm paydaşları bir araya getirdiği ve konunun tüm boyutlarıyla tartışılmasına zemin hazırladığı bir çalıştayın sonuç raporlarını pek yakında yayınlayarak hem kamuoyunun hem de tüm yetkililerin istifadesine sunacaktır. Ayrıca, daha önce alkol ve sigara alanlarında yaptığımız gibi, Dünya Sağlık Örgütü ile birlikte Eylül ayında İstanbul’da geniş katılımlı bir “Uyuşturucu Politikaları ve Halk Sağlığı Uluslararası Sempozyumu” düzenleyerek bir kez daha gündemi belirleyeceğimizi buradan duyurmak isterim.
Sayın Başbakanım, Değerli Misafirler,
Bağımlılık mücadelesinde en doğru ve sağlıklı yol, ergen ve gençleri hiç başlamadan önce bu tehlikeden korumaktır. Bu noktada iki temel kurum başat rol oynamaktadır: Aile ve okul. Bu iki kurumun, ergen ve gençlerin kendilerini ifade edebilmelerine, enerjilerini doğru mecralarda kullanabilmelerine ve sağlıklı biçimde sosyalleşmelerine imkan verecek şekilde organize edilmeleri bağımlılığı engellemenin en etkin yolu olacaktır. Öte yandan, bir kişinin hayatında bir anlam yoksa veya anlamlı işler yapmıyorsa, bağımlı olmaması için bir sebebi de yoktur. Başka bir ifadeyle, uyuşturucu bağımlılığı ile mücadelenin bir ayağı da insanların modern dünyadaki anlam sorununu çözmektir. Gençleri kalabalıklar içinde yalnızlaşmaktan korumak, onları hayata bağlayacak bir ideal ve mefkureye sahip kılmak, hedonist kültürün bütün dayatmalarına rağmen, başkaları için de yaşamanın tadına vardırmak… Bu bağlamda, ailelerle de işbirliğine gidilerek çocuklarımızın ciddi bir manevî ve ahlakî eğitim almasının temin edilmesi gereklidir. Milli Eğitim sistemimizde değerler eğitimi yönünde atılmakta olan olumlu adımları sevinçle karşılıyor ve sivil toplum kuruluşlarının de iştirakiyle bu anlayışı bütün toplum sathına yaymanın en önemli vazifemiz ve kurtuluş yolumuz olduğuna inanıyoruz.
Saygıdeğer Misafirler,
Varlığınızla şereflendirdiğiniz bu Yeşilay iftarı vesilesiyle, kötü alışkanlıkların esiri olmuş tüm bağımlılara seslenmek istiyorum. Şu program bitse de, bir kenarda sigaramızı tellendirsek diye sabırsızca bekleyen misafirlerimiz dahil…
Bedenimizi ve ruhumuzu adeta yumuşak bir dokunuşla sarıp kucaklayan rahmet ve mağfiret ayı Ramazan’ın neredeyse yarısını geride bıraktık. Toplumsal geleneğimizde Ramazan ayının bağımlılıklardan kurtulma konusunda çok olumlu bir yeri ve katkısı vardır. Esasen Ramazan ve oruç, insanoğluna, bağımlı olmamayı, zorlukları iradeyle aşmayı öğreten bir terbiye vasıtasıdır. Oruç bir öğretmendir!
Hepimiz bir şekilde 3 öğün yemeye, istediğimiz nimete istediğimiz anda sahip olmaya şartlanmış “bağımlılar” olarak yaşıyoruz! Modern çağın insanı, bir bakıma kendisine dayatılan hayata bağımlı olarak yaşayan insandır. Oruç bizi özgürleştiriyor! Oruç bize sabretmeyi, şartlandığımız alışkanlıklardan irademizi kullanarak vazgeçmeyi öğretiyor. Zorlansak da elimizin altındaki nimetten uzak durma iradesini kazandırıyor.
Bu manevi öğretmen, zararlı alışkanlıklara bağımlı olanlar için de büyük bir fırsat değil mi?! On saat, on gün, otuz gün… bağımlı olduklarından uzak durmayı başaranlar, aynı iradeyi ömür boyu neden göstermesinler ki?!
Haydi bu Ramazan kendimiz ve çevremiz için bir dönüm noktası olsun! Bağımlılar, tiryakiler oruçla beraber gerçek özgürlüğe kavuşsun! Bağımlılık zincirlerini kırsın! Bu bayram, pekçok bağımlı için çifte bayram olsun: Hem Ramazan bayramı, hem bağımsızlık bayramı!
Bu duygu ve düşüncelerle, Yeşilay’ın bağımsızlık mücadelesine her zaman en büyük desteği veren Sayın Başbakanımıza milletimiz ve geleceğimiz adına teşekkürlerimi sunuyor, hepinizi saygılarımla selamlıyorum. Sağlık, esenlik ve afiyetler diliyorum efendim.